Fetvanın Gücü, iki padişahı tahtından indiren fetvaları kaleme alan Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi üzerinden bir yaklaşım ve dönem okuması yapıyor. Tarihçi İbrahim Akkurt, kitabında darbeler tarihinin hukuki ve dini dayanağının inşa edilmesi üzerine eğiliyor.
Darbeci Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi'yi, Siyasi Faaliyetlerini, 1876 Askeri Darbesini ve Sultan Abdülaziz'in Şehadetini Fetvanın Gücü kitabının yazarı Tarihçi İbrahim Akkurt'la Abdüssemi Aydın konuştu...
1-Osmanlı’nın genel anlamda çöküş sebebi nedir?
Bir hadiseyi ele alırken özellikle bir devletin çöküşünü ele alırken dönemin şartları ve gerekliliklerini iyi irdelemek gerekir. Osmanlı Devletinin çökmesi askeri, ekonomik, idari, sosyal alanlarda çağın gerekliliklerini yerine getirememesinden kaynaklandı demiş olsak en doğru tanım bu olur kanaatimce.
2-Şeyhülislamlık makamı nasıl ortaya çıktı ve Osmanlı’daki yeri neydi?
Şeyhülislâmlık unvanı, her ne kadar değişik biçimde ve farklı amaçlarla Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önceki dönemlerde kullanılmışsa da; resmî bir makam olarak ortaya çıkışı Osmanlı dönemine denk gelmektedir. Şeyhülislamlar, Osmanlı Tarihi boyunca meydana gelen siyasi ve sosyal olayların çoğunda aktif şekilde rol oynamışlardır. Osmanlı’da şeyhülislâmların başlıca görevi; devletin hukukunun ve idarî faaliyetlerinin şeriat hükümleri çerçevesinde olması için Padişah ve Sadrâzam’a yardım etmek olmuştur. Yargı yetkisi bulunmayan, idarî yetkileri ise yok denilecek kadar az olan Şeyhülislâmlar, ölen padişahların namazını kıldırmak, tahta yeni çıkan Sultanlara kılıç kuşandırmak gibi önemli biçimsel görevlere de sahip olmuşlardır. Şeyhülislam; padişah hocası ile birlikte ulemanın reisi olarak tavsif edilmektedir. Şeyhülislamın protokoldeki yeri veziriazamın bile önündedir. Şeyhülislâm, dinî hükümlerin resmî açıdan yorumlanması hususunda en yetkili kişi olduğu gibi, bütün devlet adamlarının karar ve davranışlarının dinen uygun olup olmadığı konusunda da görüş (fetvâ) verebilecek tek kişidir.
3-Hasan Hayrullah Efendi’nin doğum, gençlik ve devlet kademelerine girişi nasıl gerçekleşiyor?
Kaynaklarda hayatı hakkında kısıtlı bilgiler olan Hasan Hayrullah Efendi, 1833 yılında Kasımpaşa’da Tersane'de çalışan devlet memuru bir babanın evladı olarak dünyaya gelmiştir. Sesinin güzelliği ve kayınbabası Arpacılar Sofusu Ahmet Efendi'nin saraya yakınlığı sayesinde 1853 yılında Sultan Abdülmecid’in ikinci imamı olarak Osmanlı sarayına intisâb etmiş.
4-Hasan Hayrullah Efendi’nin devlet kademelerindeki makamları nelerdir ve nasıl yükselmiştir?
1853'te Sultan Abdülmecid'in ikinci imamı olarak başladığı devlet görevinde, 1861 yılında Sultan Abdülaziz’in birinci imamı olmuştur. Sultan Abdülaziz, Hasan Hayrullah Efendi’yi 1862’de Bursa’ya, 1863’te Mısır’a, 1867’de Avrupa Seyahatlerinde yanında götürmüştür. Sultan Abdülaziz, İlmi olarak yeterli seviyede olmamasına rağmen Hayrullah Efendi’yi ilmiyenin en yüksek makamı olarak görülen Şeyhülislamlık makamına iki kez getirmiştir. Hasan Hayrullah Efendi’nin, ilki 42 gün, ikincisi 1 yıl 2 ay 14 gün süren Şeyhülislamlık dönemleri olmuştur.
5-Hasan Hayrullah Efendi üzerinde Bursa, Mısır ve Avrupa Seyahatlerinin ne gibi etkileri olmuş olabilir?
Sultan Abdülaziz, 1862''de Bursa''ya, 1863''te Mısır''a, 1867''de Avrupa Seyahati''nde padişah imamı olarak Hasan Hayrullah Efendi''yi yanında götürmüştür. Bursa Seyahatinde 1855 Bursa Depremi sonrası restorasyon geçiren Bursa Ulu Camii’nin açılış programında Cuma hutbesinde Osmanoğulları’nı öven hutbesi sayesinde padişahın gözüne girmeyi başarmıştır. 1867 Avrupa Seyahatinde ise; Hayrullah Efendi, bu ziyaret kapsamında Paris''te Papa''nın Paris Sefirine makamında ziyarette bulunmuş, böylece tarihte ilk defa Müslüman bir ilim adamı, Hıristiyan âleminin temsilcisini makamında ziyaret etmiştir.
6-Hasan Hayrullah Efendi birinci şeyhülislamlığına nasıl çıkıyor ve azlediliyor?
Hasan Hayrullah Efendi’nin ilk meşihatı kaynaklarda şu şekilde anlatmaktadır: “Padişahın birinci imamı idi. Turşucuzade’nin görevden alınmasından sonra Hüseyin Avni Paşa’nın ısrarlı tavsiyesine rağmen Sultan Abdülaziz: “Bizim imamı Şeyhülislâm yaptım, biraz da vükelâ (bakanlar) kahrını çeksin” diyerek Hasan Hayrullah Efendi’yi Şeyhülislâm yapmıştı. ilk Şeyhülislamlığının 42 gün sürmesinin sebebi olarak dönemin Seraskeri Hüseyin Avni Paşa ile bir kabine toplantısında ters düşmesi ve ardından aleyhine çevrilen bir entrika sonucu gerçekleştiğini bilmekteyiz. Bu azledilme olayı sonrası Hasan Hayrullah Efendi, Sultan Abdülaziz''e karşı kin beslemeye başlamış ve hayatının ilerleyen dönemlerinde bu kini fiiliyata dökerek, siyasi faaliyetleriyle bunu göstermiştir.
7-Sultan Abdülaziz’e darbe nasıl gerçekleşiyor?
Geçmişten günümüze mevcut yönetimlere darbe yapabilmek için bazı ortamların oluşturulduğu görülmektedir; Ülke ekonomisi zayıflatılır, mevcut yönetim aleyhine kamuoyu oluşturulup yönetim itibarsızlaştırılır ve darbe için hukuki gerekçeler kamuoyuna sunularak halk bir nevi ikna edilir ya da darbe karşısında durması engellenir. Sultan Abdülaziz''in saltanatında da; Osmanlı idaresi 1875 Muharrem Kararnamesi ile maliyesinin iflasını açıklamış ardından 10 Mayıs 1876''da Medrese talebeleri ayaklandırılarak iktidar aleyhinde kamuoyu oluşturulmuştur. Bu olayların neticesinde 30 Mayıs 1876 tarihinde Sultan Abdülaziz''e karşı askeri darbe yapılmış ve akabinde Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi tarafından konunun hukuki gerekçesi kamuoyuna sunulmuştur.
8-Tahttan indirilen Sultan Abdülaziz nasıl şehid ediliyor?
Sultan Abdülaziz önce Dolmabahçe Sarayı'ndan Topkapı Sarayı'na getirildi. Burada kendisine Sultan Üçüncü Selim'in dairesinin ayrılmış olduğunu görünce müteessir olarak “Beni de amcam Sultan Selim gibi burada bitirmek istiyorlar” dedi. Üstelik dairede oturacak yer yoktu. Kendisinin ve çocuklarının o sırada yağan yağmurdan sırılsıklam olmuş bir halde ortada kalması, eski hükümdarı büsbütün incitmişti. Bir müddet sonra hazırlanan odaya geçince de Sultan Murad'a bir mektup yazdı ve kendi isteğiyle 1 Haziran 1876’da Feriye Sarayı'na nakledildi.
Sultan Abdülaziz Feriye’ye gelişinin üçüncü günü sabah uyanmış, Arzıniyaz Kalfa kahvesini ve kahvaltısını vermiş, eskiden beri âdeti olduğu üzere sakalındaki beyaz kılları almak için makas ve ayna istemiş, Valide Sultan’ın emriyle de verilmiş. Validesi odasında bulunduğu esnada abdest almak için dışarı çıkmış ve sonra tekrar içeri girmiş. Bu sırada odada tek başına duruyor imiş. Odadan Kur’an sesleri duyulmuş. Sultan Aziz o esnada Yusuf Sûresi’ni okuyor imiş. Bir müddet sonra ses de kesilmiş, bunun üzerine Valide Sultan ile Fahri Bey gelmiş ve odaya girmişler. İçeri girdiklerinde Sultan Abdülaziz’i bilekleri kesilmiş bir vaziyette bulmuşlar. Sultan Abdülaziz, sedirin köşe minderi üzerinde sağ tarafa doğru yatmış, bileklerinden oluk gibi kan gelmekte ve gözleri hafif açıp kapanır vaziyette imiş. O sırada hâlâ hayat emareleri gösteriyor imiş. Pertevniyal Valide Sultan bu manzara karşısında hemen oğlunun yanına koşmuş, üzerine kapanarak kucaklamış ve ağlamaya başlamıştı. Sultan Abdülaziz, validesinin göğsüne ellerini dayayarak Allah diye feryat etmiş. O an ortalık karışmış, cariyelerin vâveylaları her tarafı inletmiş. O aralık Fahri Bey de hekim bulmak için aşağı inmiş ve karakola gitmişti. Sonra karakol komutanı İzzet Bey’e haber verilmiş, o da askerlerle birlikte saraya girmiştir. Deniz tarafından sarayı kuşatmış bulunan Arif Paşa da karaya çıkmış ve saraya girmiştir. Sultan Murad’ın validesi Şevk-i Efsar tarafından gönderilenlerden Mustafa Çavuş da askerle birlikte saraya girmiş bulunuyordu. Mustafa Çavuş, o sırada Abdülaziz Han’ın sol koluna bir bakır onluk koymuş ve akan kanı durdurmak istemiştir. Henüz hayat emareleri görülürken Hüseyin Avni Paşa ya da Arif Paşa’dan birisinin emriyle Sultan Abdülaziz karakola taşınmıştır. Hüseyin Avni Paşa, Kuzguncuk’taki yalısında oturmakta iken Fer’iye’deki hareketliliği görmüş ve hemen beş çifte kayığına atlayarak saraya gelmişti. Vükelâdan olay mahalline gelen ilk kişi Hüseyin Avni Paşa olmuştu. Gelir gelmez de saray halkını susturmuş, olaya el koymuştu. Henüz can cekişirken Sultan Abdülaziz, karakola götürülmüş, bir ot yatağın üstüne yatırılmış ve üstüne de pencereden koparılan perde örtülmüş ve adeta son nefesini vermesi beklenmiştir. Bu halde iken şehadet şerbetini içmiştir.
9-Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve ölümü hadisesinde Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi’nin rolü ne olmuştur?
Hasan Hayrullah Efendi, Sultan Abdülaziz’e karşı gerçekleştirilen askeri darbe ve sonrasında; Darbe heyetinin içerisinde yer alıp Sultan Abdülaziz’in hal’ fetvasını yazarak dini siyasete alet etmiş ve ölümü hadisesinde Şer’i İlamı yanlış yazarak Sultan Abdülaziz’in ölüm meselesinin aydınlığa kavuşmasını engellemiştir. Serasker Hüseyin Avni Paşa – Süleyman Paşa görüşmesi sonrası, Sadrazam Mütercim Rüşdü Paşa vasıtasıyla Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi, bu heyette yer alarak, padişahın hal’i için fetva verip darbenin halk nazarında dinen meşruiyetini sağlamıştır. Hasan Hayrullah Efendi, bir grubun siyasi çıkarları için dini siyasete alet etmiş, askeri darbenin fetvasını vererek kamuoyunu yanlış bilgilendirmiştir. Darbeden 5 gün önce Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi, Askeri Okullar Nazırı Süleyman Paşa ile yaptığı görüşmede “Rüyamda siz beni elimden tutup, Peygamber Efendimiz’in kabrini ziyaret ettiriyordunuz” demiştir. Süleyman Paşa da Hayrullah Efendi’nin gördüğünü iddia ettiği bu rüyasını gerçekleştirmeyi düşündükleri darbeye manevi destek olarak yorumlamış ve Hasan Hayrullah Efendi’nin heyette yer almasını sağlamıştır.
Sultan Abdülaziz 30 Mayıs Askeri Darbesi neticesinde tahttan indirilmiş, tahttan indirildikten 5 gün sonra sürgün hayatı yaşadığı Feriye Sarayı’nda tartışmalı bir şekilde son nefesini vermiştir. Ölen kişi aynı zamanda yeryüzündeki bütün Müslümanların başı, Peygamberimizin meşru halefi ve halîfesi Emîrü'l-Mü'minin idi. Ölüm şeklinin tesbiti için doktor raporu yeterli değildi. Şeriat hükümlerine göre bir şer’i îlâm çıkarılması lâzımdı. Kaleme alınan şer’i ilamda: “Sultan Abdülaziz’in doktor raporunda yazdığı gibi kendi kendini öldürdüğü” ifade edilmişti. Ancak doktor raporunda böyle bir ifade yok idi. Şer’i ilamı yazmakla görevlendirilen Hüsnü Efendi ve Tevfik Efendi Yıldız Mahkemesindeki sorgularında “Şer’î îlâmı biz yazmadık. Bizim yazdığımız şer’i îlâmı o gece Kuruçeşme'deki yalısında Şeyhülislâm Hayrullah Efendi okudu ve beğenmedi. Kendi istediği gibi değiştirdi. Gazetelere verilen îlâm meâli Şeyhülislâm Efendi'nin kaleminden çıkmıştır” demişlerdir. Dolayısıyla Abdülaziz'in ölüm sebebinin suikast ve intihardan hangisi olduğunun tesbiti konusunda da Hayrullah Efendi ve meşihat makamı aktif rol oynamıştır. Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi ve Meşihat Makamı, Sultan Abdülaziz’in ölümü meselesini Hüseyin Avni Paşa’nın şerrinden çekinerek onun istediği tarzda yani “Sultan Abdülaziz intihar etti” şeklinde şer’i ilamı yazarak olayın açıklığa kavuşmasını engellemiştir.
10-Hayrullah Efendi’nin ölüm nedeni nedir?
Abdülaziz’in ölümü hadisesinde suçlu bulunması neticesinde 1881 yılında Tâif Kalesinde başlayan mahkûmiyeti 17 yıl devam etmiştir. Tâif Kalesinde hapis hayatı yaşarken çok zor günler yaşamış, fakirlikten dolayı sıkıntı içerisine düşüp borçlanmıştır. Borçlarını ödemek için İstanbul’daki emlak ve eşyasını vekil tayin etmek suretiyle sattırmış, hatta hapiste iken hergün kendisine verilen 3 ekmekten ikisini satıp borçlarını ödemeye çalıştığını bilmekteyiz. Ailesine yazmış olduğu mektuplarda fakirlikten ve çaresizliğinden yakındığını görmekteyiz. Mide ve fıtık hastalıkları sonucu 9 Ekim 1898’de hapis hayatı yaşarken hayata gözlerini yummuştur.
11-Hasan Hayrullah Efendi’nin hayatına baktığımızda çıkartmamız gereken dersler nelerdir?
Tarih boyunca darbe girişimleri içerisinde alim müsveddelerini görmek mümkündür. Bunlardan bazıları makam ve mevkilerini muhafaza etmek, bazıları ise fetvayı isteyen kişilerin şerrinden çekindikleri için istenilen görüşte fetva vermişlerdir. Bu ikincisine Arapzade Ataullah Efendi’yi örnek gösterebiliriz. Üsküdar Paşalimanı’nda dönemin Seraskeri Hüseyin Avni Paşa’ya hediye edilen yalı için, Avni Paşa yalının etrafındaki mezarlığı yıktırıp yalının arsasına katmak ister. Bu husus için fetvahaneden fetva ister ve gerekli fetvayı Kazasker Arapzade Ataullah Efendi, Hüseyin Avni Paşa’dan çekinerek “Şerâitin (Şartların) uygun gördüğüne ben ne diyebilirim” diyerek onaylar. Bu fetva sonucunda Hüseyin Avni Paşa, kabristanı kaldırtır, çevredeki ek yapıları yıktırır ve mevcut araziyi yalısının arsasına ilave ettirir. Kaynaklarda geçen bu olayı anlatan kişi Ataullah Efendi’nin oğlu Hikmet Bey’dir. Olayı anlatırken şu ifadeleri kullanır: “Hocam, babam kısa süre sonra gözlerinden rahatsızlanarak birisini kaybetti. Avni Paşa’nın âkibeti ise malumdur” Allah’a karşı günah işlenen fiillerde, kula itaat edilmez; edenler maddi ve manevi zarar görür” demektedir. Yani isteyerek veya istemeyerek şer odaklarıyla ittifak eden kişiler ahretini biz bilemeyiz ama dünyada bir şekilde ceza görüyorlar.
Hasan Hayrullah Efendi'nin hayatını bu minvalde değerlendirecek olur isek; bir şahıs hak etmediği halde Allah'ın lütfu ve çevresinin desteği ile bazı makamlara gelmiş olabilir. Ancak manevi olarak bir olgunluk içinde olmadığı zaman onu makam sevdası kuşatır ve bir Müslüman'da olmaması gereken bir tutumu kindarlık elbisesini de giyerse yapılmaması gereken fiilleri yapar sonunda hüsrana uğrarsınız. Şahsi kanaatim bir makama bir göreve gelmeden önce karakter ve şahsiyet olarak oturmuş bir yapıda ve makamın gerekliliği olan maddi-manevi-ilmi olgunluğu sağlamak gerekir.
Abdüssemi Aydın
16 Ekim 2016